30 Ocak 2024 Cihannumma Editör Ekibi

Tanrı’nın “İstinası” Amerika

Emrullah Demirtaş

Bir ülke düşünün “demokrasinin” en büyük savaşçısı. Dünyanın her yerine sözde demokrasi taşımak, bütün insanlığı birbirine karşı eşitlemek istiyor. Hatta bunu “Tanrı’nın” kendilerine verdiği bir görev olarak bilip kendilerini “istisna” bir ülke olarak kabul ediyorlar. Evet Amerika’dan bahsediyoruz. Amerika Birleşik Devletleri’nin oluşum sürecinde tek bir din, mezhep, millet veya etnik köken olmadığı için birleştirici bir ülkü bulmaları zor ve sancılı bir süreç olmuştu; ta ki Alexis de Tocqueville “istisnacılık” kavramını ortaya atana kadar. Bu kavram Amerikan kurucularının aradığı kan olmuş ve millet kavramını bu söylem üzerine oturtmuşlardı. İstisnacılık kavramının içinde, Amerikan halkının “Tanrı” tarafından seçilen bir halk ve devletinin de “Tanrı” tarafından oluşturulmuş bir devlet olduğu inanışı ön plana çıkıyor. Bu inanış, kuruluş aşamasında ABD’ye Amerika kıtasına yayılma hakkı ve 1. Dünya Savaşı sonrasında Başkan Wilson’un da ısrarı ile bütün dünyaya demokrasi getirmeyi kendi hakkı olmaktan öte kendi “Tanrı”larının kendilerine verdiği bir görev olarak lanse ediyordu. Bütün sözde demokratik müdahalelerini bu ülküye dayandırıyorlar, dünyanın her köşesine el uzatırken “Tanrı’nın” görevini ifa ediyorlardı. Amerika, Tanrı’nın bu görevini gerçekleştirmek için dünyanın her köşesinde tiranlığa, diktatörlüğe, krallıklara karşı mücadele ediyor, ülkelerin halklarını “özgür”leştiriyorlar. Bu özgürleştirme hareketlerini çeşitli yollarla gerçekleştiriyor, birisi olmazsa diğerine, o da olmazsa bir başkasına baş vuruyorlardı; ta ki demokrasiyi askerleri ve savaş uçaklarıyla getirmekten başka çaresi kalmayıncaya kadar. Bu yollardan birisi hibe ve kredi programları elbette.

1947 yılında ABD Başkanı Harry Truman ve ekibi Avrupa’da yükselen Sovyet tehdidine karşı “Truman Doktrini” isimli bir yardım programı hazırlayarak Avrupa ve çevresindeki ülkelere para yardımıyla demokrasilerini güçlendirmeyi amaçlamıştı. Elbette bu yardım paraları belirli alanlarda kullanmakla sınırlandırılmış, bu alanların dışına çıkıldığında yardımın kesileceği hatta ödeneğin geri alınacağı bildirilmişti. Buna benzer bir yardım programı yakın zamanda yeniden gündeme geldi. 20 Eylül tarihinde ABD Dış İşleri Bakanı Antony Blinken, Afrika ülkelerine yapılacak 225 milyon dolarlık kredilendirme programını açıklayarak Afrika’ya “demokrasiyi” yerleştirmekte kararlı olduklarını yeniden göstermişlerdir. Bu yardım kampanyasının, yakın zamanda Burkina Faso’da yaşanan darbenin ve Fransa’nın Afrika’daki etkinliğinin azal(tıl)dığı bir dönemde planlanması her ne kadar manidar olsa da hegemonun el değiştiği bir dönemde Afrika’da Rus ve Çin etkisini azaltmak noktasında mantıklı bir adım olarak değerlendirilebilir. Bu yardım kampanyası Amerika’nın Afrika’daki ilk girişimi olmadığı gibi sonuncusu da olmayacağı kesin. Önümüzdeki aylarda ABD’nin Afrika konusunda daha somut adımlar atarak etki alanını daha da genişletmek isteyeceğini göreceğimiz de yine bir gerçek olarak karşımızda duruyor. “Demokrasi” adına Tanrı tarafından görevlendirilen ülke, Tanrı’nın görevi tamamlanıncaya kadar devam edecektir elbette!

Whatsapp Whatsapp