29 Ocak 2024 Cihannumma Editör Ekibi

Yapılandırılmış Yarınlar

Dr. Ömer Faruk YELKENCİ

Kuşak çatışmasından öte bir şeydir yaşanmakta olan!

İhtiyar dünyamız kim bilir kaç nesille tamamladı devranını, her şeyin bir şeyin etrafında döndüğü bu evrende? Kim bilir kaç kez yaşandı nesiller arasında anlaşmazlık, dönerken dünya? Yakın yıllarda doğan ve benzer koşullarda yaşayan insanları1, bir başka anlatımla da yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeğini2 ifade eden kuşaklar, doğal olarak birbirleriyle sıkıca ilişkilidirler. Bu sıkı ilişki, kuşakların birbirini etkilemelerinin yanında, aralarında sorunlar yaşamalarına da sebep olmaktadır.

Her kuşak kendi zamanına ait şartlar içinde yetişir, olgunlaşır, kendi değerlerini, kendi yaşam ve düşünme tarzlarını oluşturur.

Her kuşak kendi zamanına ait şartlar içinde yetişir, olgunlaşır, kendi değerlerini, kendi yaşam ve düşünme tarzlarını oluşturur. Bu değerler ve tarzlar tabii olarak bir öncekinden tamamen farklı değillerdir. Ama farklılıklar vardır mutlaka. Hemen her nesil için geçerli olan bu durum, farklı algılama, düşünme, yorumlama ve davranma biçimlerinden ötürü, nesiller arasında anlaşmazlıklara sebep olur. Babalar çocuklarını, toplumun yaşlıları gençlerini anlayamaz olurlar. Gençler ise zaten şaşkındır. Anlamaktan öte anlamlandıramazlar. Kaçınılmaz olarak kuşak çatışmasıdır karşımızda duran.

Bununla birlikte kuşak çatışması pek tabii bir durumdur. Kuşaklar arasındaki farklılık arttıkça daha da derinleşir bu çatışma. Son yüzyılda olduğu gibi. Tabii olmakla beraber olumlu yanı da olan bir olgudur aynı zamanda. Çünkü çatışma ile beraber aktarım da gerçekleşir. Böylece toplumun tümünü ilgilendiren kültür öğeleri, değer yargıları gibi birikimler, nesilden nesile aktarılmış olurlar. Bu noktadan baktığımızda ölçülü kuşak çatışmalarının yaşanması gerektiğini bile söyleyebiliriz. Ama bizler yine de Hz. Ali’nin önerdiği gibi “evlâtlarımızı yaşadıkları çağa göre yetiştirme” gayreti içinde olalım.

Ülkemizde 2005 yılında uygulamaya geçirilen ve insanı ele alış şekliyle yapılandırmacılığın kuşaklar arasındaki değişime etkisi şüphesiz daha derinlemesine analiz edilmelidir.

2000’li yılların başında Türkiye’de eğitim alanında çok süratli değişimler yaşanmıştır. Neredeyse Osmanlı’nın son dönemleri ile Cumhuriyet nesillerinin tümünün eğitimini şekillendiren eğitim yaklaşımı yerini, günümüzün nesilleri için öncekinden çok farklı bir eğitim yaklaşımına bırakmıştır. O günlerde ilköğretim çağında olan öğrencilerinin, gençlik çağına eriştikleri bugünlerde anne babaları ile yaşadıkları sorunlar, kuşak çatışmasından öte bir durum olarak karşımıza çıkmıştır. Böylece bugünün genç evlatları ile anne-babaları, toplumun gençleri ile yaşlıları arasında, birbirine çok uzak kültür havzalarında yaşayan iki ayrı millet arasında olduğu kadar büyük farklar oluşmuştur ne yazık ki. Bugünün gençleri yapılandırmacı eğitim yaklaşımının etkisiyle farklılaşmışlardır aslında. Halbuki onlardan önceki nesiller, davranışçı eğitimin tezgâhından geçmişlerdir. Bu iki yaklaşımın sonuçları arasında o kadar büyük farklılıklar olabilir mi? Ya da hangi noktalarda farklılıklar yaşanabilir? Yapılandırmacı yaklaşımın Türk eğitim sisteminde eksiğiyle, doğrusuyla, yanlışıyla hayata geçirilmesi sürecinde iki yaklaşımı sadece bilgi, öğrenme ve öğrenme süreci* konuları üzerinden karşılaştırmak bu konuyu ele alma noktasında bir yol açabilmemize vesile olacaktır.

BİLGİ

Öncelikle her iki yaklaşımın bilgiye bakış açıları farklıdır. Davranışçı Yaklaşıma göre bilgi bireylerin dışındadır, nesneldir. Öğretmenlerden, öğrencilere transfer edilebilir. Yapılandırmacı Yaklaşıma göre ise bilgi, kişisel anlama sahiptir, özneldir. Öğrencilerin kendileri tarafından oluşturulur. Bir tarafta bilgiyi dışarıdan hazır olarak alan eski kuşak, diğer tarafta bilgiyi oluşturma veya inşa etme becerisini kazanmış yeni kuşak. Kuşaklar arasındaki büyük çatışmanın ayak sesleri.

ÖĞRENME

Bilgiye bakış açısındaki farklılık doğal olarak öğrenmede de farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır. Davranışçı Yaklaşıma göre öğrenciler duydukları ve okuduklarını öğrenirler. Öğrenme daha çok öğretmenin iyi anlatmasına bağlıdır. Kısaca bu yaklaşımda öğrenme, bir davranışın gösterilme olasılığındaki değişimdir. Yapılandırmacı Yaklaşıma göre ise öğrenciler kendi bilgilerini oluştururken duyduklarını ve okuduklarını önceki öğrenmelerine dayalı olarak yorumlarlar. Yapılandırmacı eğitim programında konu merkezli tasarım yerine, öğrenen merkezli tasarım uygulanmaktadır. Bilgiyi anlatmak yerine öğrenenin içerikle etkileşim kurması ve bilgiyi yapılandırması ön plandadır. Bu öğrenmede yaşantılar sonucu, anlamda değişim meydana gelir. Kısacası önceki nesil için bilginin kaydedilmesi yeterlidir. Bugünün genç nesli ise şu anda, bilgiyi önceki bilgileriyle ilişkilendirip yeniden yorumlayarak kendine özgü bir şekilde oluşturmaktadır. İlk önce bilginin anlamını kurmaktadır, oluşturmaktadır. Bunun sonucunda da şu durum ortaya çıkmaktadır; eski nesil kayıtsız şartsız ezberlenmiş davranış beklemekte, yeni nesil ise anlamlandırılmayan hiçbir davranışı edinmemekte dolayısıyla sergilememektedir. Bu durumun eskiden kuşaklar arasında yaşanan çatışma alanlarından çok daha büyük bir çatışma alanı olduğunu söylemek mümkündür.

Bilgiye bakış açısındaki farklılık doğal olarak öğrenmede de farklılık olarak karşımıza çıkmaktadır.

ÖĞRENME SÜRECİ

Davranışçı Yaklaşımda öğrenme süreci etki-tepki-davranış şeklinde gerçekleşir. Yani önce bilgi, öğretmen tarafından aktarılır, öğrenci bunu kaydeder ve sonra davranışa dönüştürür. Yapılandırmacı Yaklaşımda ise öğrenme süreci grup etkinlikleri ve katılımcı problem çözme gibi yöntemlerle gerçekleşir. Yani öğrenme sürecinde öğrenme işinin kendisi bile önce bir problem olarak ortaya konur, bireyler arası etkileşim ve grup çalışması ile problem çözülür. Bireyler arası gerçekleşecek olan bu etkileşim eldeki bilgilerin incelenmesini ve yeni sonuçlara ulaşılmasını sağlar. Eski kuşak bir durum veya problem karşısında hazır reçeteleri kullanmak ister, etkinlik ve grup çalışması temelli yetişmiş yeni kuşak ise durumu incelemek veya problemi çözmek için birlikte düşünmeyi ve birlikte karar vermeyi tercih eder. Ki bunu akranlarıyla yaptığı gibi anne-babasıyla da aynı şekilde yürütmek ister. İşte bu da büyük bir çatışma alanıdır.

Bilgi, öğrenme ve öğrenme süreci konularını merkeze alarak ortaya koymaya çalıştığımız sorunlar, bizleri kuşak çatışmasından öte bir çatışma boyutuna taşımıştır. Basit çatışma süreçleri ile baş edemeyen anne, baba ve gençler bu noktada çok zorlanmaktadırlar. Çünkü bu çatışma boyutu, saç tıraşı, giyim tarzı, müzik zevki gibi çatışma alanlarından daha derin alanlarda yaşanmaktadır. Geçmişten farklı olarak eski kuşak ile yeni kuşak arasında yaşanan bu çatışma; düşünme tarzları, yorumlama biçimleri, anlam gibi hususlarda derinleşmektedir. Bu da şimdiye kadar yaşanan kuşak çatışmalarından öte bir boyuttur. Ayrıca bazı gençler de ebeveyninin alışkanlıkları ile kendi kurmaya çalıştığı dünya arasında büyük bocalamaları yaşamakta ve bu da derin özgüven sarsılmalarına neden olmaktadır.

Bu durum yani kuşaklar arasındaki bu farklılık, dijital teknoloji alanında yaşanan büyük devrim ve bunun bir uzantısı olarak yapay zekânın şaşırtıcı gelişimi gibi hususlara ve başka değişkenlere de bağlanabilir, bağlanmaktadır da. Doğrudur, her zaman teknolojik gelişmeler kuşakların davranışlarına da etki edebilmiştir. Ancak eğitim alanında Batı’da 1960’larda, ülkemizde 2005 yılında uygulamaya geçirilen ve insanı ele alış şekliyle öncekinden büyük oranda farklılaşan bu yeni yaklaşımın, yapılandırmacılığın kuşaklar arasındaki değişime etkisi şüphesiz daha derinlemesine analiz edilmelidir. Ayrıca bu konunun sosyoloji biliminin henüz sahiplenmediği kuşak teorisi (silent generation, baby boomer, X, Y, Z generations) üzerinden ele alınmasının asıl meselenin ıskalanması anlamına geleceğini de özellikle vurgulamak gerekir. Bu konu öncelikle ve derinlemesine önceden de belirttiğimiz gibi 2000’li yılların başında eğitimde yaşanan büyük değişim üzerinden ele alınmalıdır.

Geçmişten farklı olarak eski kuşak ile yeni kuşak arasında yaşanan çatışma; düşünme tarzları, yorumlama biçimleri, anlam gibi hususlarda derinleşmektedir

Sizce o dönemde Yapılandırmacı Yaklaşım üzerine tesis edilen eğitime geçişin doğuracağı sosyal sorunlar hesap edilmiş midir? Yoksa birileri yapılandırılmış yarınları mı hedeflemiştir?

Whatsapp Whatsapp