17 Ocak 2024 Cihannumma Editör Ekibi

Su Meselemiz

Prof. Dr. Mehmet ÇAKMAKCI

Su, yaşam için hayati öneme sahiptir. Su sadece canlılık için değil aynı zamanda yaşamı anlamlı kılmak için de çok önemlidir. Bu önem birçok yazar ve şair tarafından ifade edilmiştir. Şair Necip Fazıl Kısakürek’in su ile ilgili olarak

“Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce.”
ifadesiyle, canlılığın suyla olan ilişkisini veciz şekilde anlatmaktadır.

Bir Kızıldereli atasözünde suyun önemi aşağıda şekilde ifade edilmiştir.

“Sular yükselince, balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları yer, kimse bugünkü üstünlüğüne ve gücüne güvenmemelidir, çünkü kimin kimi yiyeceğine, suyun akışı karar verir.”

Yukarıda ifade edilen beyit ve atasözünden de anlaşıldığı üzere, yeryüzünde hayatın devam edebilmesi için en önemli maddelerden biri sudur. İnsan vücut ağırlığının %55-60’ını su oluşturmaktadır. Vücuda alınan su, sindirim sisteminde emildikten sonra kana karışmaktadır. Vücuda alınan maddeler su ile çözünmekte ve hücrelere taşınmaktadır. Böylece su, hücrelerin çözünmüş maddeleri kullanarak yaşamlarını sürdürmelerine katkı sağlamaktadır. Bitkilerden insanlara kadar tüm canlılar, hayatlarını devam ettirebilmeleri için suyu ihtiyaç duymaktadır. Canlı yaşamı için tüketilebilir suya erişmek oldukça önemlidir.

Su sadece canlılık için değil aynı zamanda hayatı anlamlı kılmak için de çok önemlidir.

Ülkemizin tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli yılda ortalama toplam 112 milyar m3 olup, 44 milyar m3 ’ü sulama ve 13 milyar m3 ise içme-kullanma ve sanayi suyu olarak kullanılmaktadır. Belediyeler tarafından 2016 yılında 5,829 milyar m3 ve 2018 yılında ise 6,193 milyar m3 içme ve kullanma amacıyla kaynaklardan su çekilmiştir. 2018 yılında suyun %39,9’u baraj, %28,1’i kuyu, %18,4’ü kaynak, %9’u akarsu ve %4,6’sı ise göl/gölet/denizden temin edilmiştir. Kişi başına temin edilen su miktarı 2016 yılında 217 L/kişi-gün iken 2018 yılında bu değer 224 L/ kişi-gün olarak artış göstermiştir. Kişi başına tüketimdeki bu artış, refah düzeyinin artması ve alışkanlıkların değişmesi ile ilişkilendirilebilir.

Kişi başına su tüketimin artmasına rağmen su kaynaklarında artış olmamaktadır. DSİ tarafından yapılan değerlendirmelerde ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarı 2000 yılında 1.652 m3 , 2009 yılında 1.544 m3 , 2020 yılında ise 1.346 m3 ’dür. 2030 yılında Türkiye nüfusunun 100 milyona ulaşacağı ve kişi başına düşen su miktarının 1.120 m³’e gerileyeceği öngörülmektedir. Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır.

Özellikle şehir merkezlerinde nüfusun ve şehir merkezi yakınlarında da sanayinin yoğunlaşması sebebiyle kolayca ulaşılabilir su kaynakları birçok yerleşim biriminde yeterli olmadığı görülmektedir. Artan su talebini karşılamak için farklı su havzalarından veya uzak bölgelerden su temini gerekli olabilmektedir.

İstanbul’da su talebini karşılamak için Kırklareli ve Düzce ilinden yani farklı havzalardan su temin edilmektedir. Benzer şekilde Gaziantep il merkezinin su ihtiyacı Kahramanmaraş ilindeki su kaynaklarından sağlanmaktadır. Özellikle iklim değişimi sebebiyle yağışlarda düzensizlik yaşanmakta ve bir ayda veya bir yılda yağması muhtemel yağışlar bir veya birkaç günde yağabilmektedir. Bu yağışların yeraltı suyunu beslemeye genellikle kayda değer bir katkısı olmamaktadır. Yüzeysel akışla doğrudan denizlere veya akarsular vasıtasıyla denizlere ulaşmaktadır.

İklim değişikliği, buharlaşma ve mevcut su kaynaklarının su kütle dengesi dikkate alınmaksızın aşırı kullanımı ülkemizde son yıllarda bazı yerüstü su kaynaklarının kurumasına sebep olmuştur. Son 50 yılda 36 göl kurumuştur. Göllerdeki su kütlesi dengesinin korunması için çalışmalar yapılmaktadır. Örnek olarak, Manavgat’tan Akdeniz’e akan su, Gembos Derivasyon Tüneli ile Derebucak Prof. Dr. Yılmaz MUSLU barajına ve bu barajdan da Beyşehir Gölü’ne aktarılmaktadır. Yılda yaklaşık 150 milyon m3 Beyşehir Gölü’ne su transfer edilmektedir. Benzer şekilde nihai olarak denize akan veya ülke içerisinde ihtiyaç döneminde yeterli olmayan akarsular üzerinde çok sayıda baraj yapılmış ve yapılmaktadır. Kolay ulaşılabilir tatlı sularımızı ülke içerisinde biriktirerek ihtiyaç zamanında kullanımı sağlanmaktadır.

Türkiye, kişi başına kullanılabilir su potansiyeline bakıldığında, su baskısı yaşayan ülkeler arasında yer almaktadır.

Yapılan çok sayıda yatırma rağmen özellikle iklim değişikliği sebebiyle birçok bölgede yıllın bazı dönemlerinde yeterli su temininde sorunlar yaşanmaktadır. Yüzey sularının buharlaşma kayıplarının ve kamulaştırma maliyetinin minimize edilerek yer altı suyuna iletilmesi, bu vesileyle yer altı suyunun rezerv ve kalite açısından korunması ve özellikle temiz içme suyu sağlanması amacıyla son yıllarda yeraltı barajları yapılmaktadır. Günümüze kadar işletmede olan 25 adet yeraltı barajı yapılmış ve 2023 yılına kadar ise toplam 150 adet yeraltı suyu barajı tamamlanmasının planlandığı Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından belirtilmiştir.

Suyun temiz olması, ulaşılabilir olması, istenilen miktarda olması güvenli gıdanın sürdürülebilirliğinde etkin rol oynamaktadır. İklim değişikliğinin etkisi ile bazı bölgelerde zaman zaman tarımsal sulama için temiz ve yeterli suya erişmek pek mümkün olmayabilir. Bu durum, gıda üretimde rekolte azalmasına ve yeterli gıdanın tedarikinde sorunlara yol açabilmektedir.

Göller, göletler vb. yerüstü su kaynaklarının kuruması da ekolojik dengeyi olumsuz etkilemektedir. Ekolojik dengenin bozulması yaşam koşullarını etkileyebilmektedir. Örnek olarak, suların çekilmesi neticesinde bataklıklar da oluşabilir ve bataklıklarda sivrisinek oluşumuna yol açabilir. Suların kuruması ise balıklar ve diğer su ürünlerinden geçimini temi edenler için ekonomik kayba sebep olabilmektedir.

Su sadece insanlar için değil tüm canlılığın devam edebilmesi için büyük bir öneme sahiptir. Gelecek nesillere yaşanılabilir bir çevre bırakmak için su kaynaklarımızı korumalıyız ve alternatif su kaynaklarını değerlendirmeliyiz.

Whatsapp Whatsapp